Bu güzel manzara (instagram:@gunselice_), İsviçre’de fotoğrafçının gönlünü çelmiş ve güzel duygularla doldurmuş. Bu duygular ise çektiği fotorafa tümüyle yansımış. Fotoğrafı gördüğümde benim ilk hissettiğim şey mutluluk ve coşkuydu. İkinci olarak ise fotoğrafın çekildiği yerde tam da bu noktada bir evim olsun, günün ilk ve son ışıklarını göreceğim yer olan yatak odamın penceresi bu manzaraya baksın istedim. Bu manzaraya ilkbahar, yaz, sonbahar, kış mevsimin önemi olmaksızın yılın her ayı, her günü, her saati bıkmadan usanmadan bakabilirim. Baktıkça ümit ederek beklerim ve içim umutla dolar… Fotoğraf çok zekice ve incelikle çekilmiş. Gözüne, gönlüne ve eline sağlık diyelim çekene…
Her zaman bir umut var hayatta, tüm umutların tükendiği en son anlarda bile, hep bir umut var. Yaşamak yaşama sımsıkı sarılmak için.
Yaşamak bir nevi ip cambazı olmayı gerektiren bir zanaat son zamanlarda. Ben böyle desem de belki önceki zamanlarda da insanlar bizim bugünkü hissettiklerimizi hissetmiş olabilirler. Neticede çoğu duygu yeni bir buluş değil. Duygular aslında tecrübeler ve yaşanmışlıklarla tekrar tekrar ve eskisinin az biraz değişimi ile ortaya çıkmaktadır.
Başımıza istemediğimiz bir olay geldiğinde bir anda dengemiz sarsılır, yaşam denilen ipin üzerinde terazimizin ayarı kaçar ve bir o yana bir bu yana yalpaladığımız olur. O anda, olayın içeriğinin ne olduğunun bir önemi yoktur aslında. Ama etkisi, küçük olabilir belki de çok çok büyük. Olayın etkisinin küçük, büyük ya da orta halli olması ise kişinin o zaman içerisinde gerçekten ne hissettiğiyle, yani duygularının yoğunluğuyla doğrudan ilgili olmaktadır.
Bize göre, başımıza gelen çok büyük bir olaysa, olduğu anda tüm ümitlerimiz, beklentilerimiz birden bire tükenir. Biz yerle bir oluruz. Umutlarımız biter hayata ve içerisindeki tüm olgulara karşı güvenimiz kaybolur gider. Kendimizi içinden çıkamadığımız bir buhran içerisinde buluruz bazen. İşte o anda dengeyi sağlayan sopa, terazi elimizden kaymış ve düşmüştür. Üstünde durduğumuz incecik o ip ve naçiz bedenimiz baş başa kalmıştır artık.
İp cambazı olmak, korkusuzca bir şeylere meydan okumak gibi görünür belki. New York’taki İkiz Kuleler arasına up uzun bir ip gerip, elindeki denge sağlayan terazi denilen sopasıyla yürüyüşünü yapan dünyaca ünlü ip cambazı Fransız Philippe Petit “Benim için bu belki bir keşif. Beni yutup, bitirebilecek bir keşif olsa dahi, keşfetmekten korkmuyorum. O yüzden yaşamın sınırı dediğimiz ölüm, beni rahatsız etmiyor. Yaşam dileğim var, ölüm değil...” demektedir. Sonuçta yaşamak herşeye ve herkese rağmen güzel şeydir, umutlu bir bekleyiştir…
İp cambazlığını meslek edinen kişi bile yaşamın en sınırına meydan okumaz ve hatta o sınırı asla tercih etmez. Hatta yaşamı olumlu olumsuz her türlü süpriziyle çok daha fazla istemektedir. Yeniden iyi ya da kötü bir şeyleri keşfedebilmek için her zaman iyi bir şanstır yeniden başlayacak yeni günler.
Bizler de, içine düştüğümüz durumun zorluğu ne olursa olsun, yelkenleri indirip, umudumuzu yitirmemeliyiz. Mecazi anlamda terazi elimizden düşse de, umut etmek için hep bir yol, hep bir sebep olduğunu hatırlamalıyız. Her zaman düştüğümüz yerden tekrar kalkıp yeniden bir yerlerden başlayacak güce sahip olduğumuzun farkında olmalıyız.
Yeter ki beden ve ruh sağlığımız yerinde olsun… Yeter ki umut ve sevgi fidanlarını yeşertecek kadar can suyumuz kalbimizde bulunsun.
Umudu kaybetmemek lazım. Hayatta herşey değişiyor dönüşüyor, güzellikler de kötülükler de… Herşeyin bir sonu var yeni başlangıçlara yer açmak için…
“Sabahleyin
Karayı kaldırın mavi koyun umudumu yitirmedim
Beni çağırın gülümserken uykunun bir yerinde
Eliniz beyazken uzatın isterim
Karayı kaldırın sevgi koyun umudumu yitirmedim”